Kuru tip dediğimiz aküler, şekil olarak separatörlerine özel olarak elektrolit emdirilmiş kurşun-asit türündeki akülerdir, Jel aküler ise elektrolitleri jelatin kıvamında, çok akışkan olmayan tiptedirler, ancak kimyasal tepkimeleri veya çalışma prensipleri, ömürleri, yine sulu tip akülerden çok farklı da değildir.Elektrolit miktarı sınırlı tutulabildiği için, ayrıca kullanımda, gaz çıkışının gereksiz olmasında elektrolitin suyunun hidrojen ve oksijen şeklinde boşa çıkması ve elektrolit seviyesinin düşmesi daha kolaydır. (VRLA=Valf regüleli kurşun-asit aküler)
Özel yöntemlerle elektrikle şoklama yapılmasında, eğer akü plakaları üzerindeki aktif bileşenler (Süngerimsi ve preslenmiş kurşun cevheri) tek bir monoblok kurşunsulfat (PbSO4) kristaline dönüşmüşse, şoklama da yapılsa bu işlem akünün ilk şarj kapasitesine geri döndürülemez.Ancak kısmen oluşan, yani bloklaşan kesimlerin dışında, tek büyük bir PbSO4 kristalinin dışındaki bölümler, şoklama ile şarj tutan bir yapıya geri döndürmede başarılı olunabilir. Bu noktada akü belirli bir kapasiteye kadar (%70-85 gibi) şarj tutan amper-saat kapasitesine gelebilir. Lakin %100 ilk halindeki kapasiteye gelebilmesi, bu büyük kristallerin, şarj tutacak küçük kurşun-sulfat kristaline parçalanmadıkça tam kapasite almak bizce mümkün değildir.
Kuru, jel tiptekiler bilindiği gibi, derin deşarj döngüsünden sonra, riskli olabilen bir hücre gerilim değerinde de kalsalar, sulu tipteki kurşun-asit tipte olanlara göre daha uzun süre de bırakılsalar, bu büyük PbSO4 bloğunun oluşabilmesi daha zor ve daha az riskli olarak oluşabilir, bu tipler bu risk bakımdan çok daha avantajlıdır, dayanıklıdırlar da diyebiliriz. Hiç şarj tutmayan bir aküye, normal şarj voltajı daha yüksek değerlerinde, çok kısa süreliğine (Şoklama) şeklinde verilirse, içinde hiç H2SO4 bileşiği eser miktarda bile bulunmuyorsa eğer, kısa sürede aniden oluşarak, bir kar tanesinin büyüyüp çığ oluşturması gibi artarak ve katlanarak, daha sonra verilen normal bir şarj geriliminde akımında bile kolayca da devam edebilir.
Bu ilk durumda akü içinde iletkenliği sağlayacak olan eser miktarda H2SO4 miktarı kalabilmiştir,ancak normal şarj akımında yalnızca iletim yoktur. Şarj voltajını geçici olarak artırdığımızda bu işlemi kolaylaştırmış oluyoruz. Ama içinde zerre kadar eser miktarda bile asit bulunmuyorsa şoklama gerilimi de bir işe yaramayacaktır. Küçük bir enjeksiyonla kapaklarını açıp her hücreye bu asitli suyu çok az miktarda eklemeliyiz ki, akü normal şarj veya şoklama dediğimiz şarj geriliminin katları şeklinde verilen akımı alıp iletebilsin. Bunu ilk başta yapmak otomobilin itilerek bir defa çalıştıktan sonra devamlı yol almasına da benzetilebilir.Bu aşamadan sonra enjeksiyonla asitli su ilavesine de gerek kalmaz, çünkü az miktarda bir akım geçtikçe, PbSO4 kristalleri,kimyasal olarak H2SO4 (Sülfirik asit) moleküllerine zaten dönmeye başlamışlardır. Yani artık bu aşamadan sonra bu şarj işlemi kendiliğinden de devam ederek gidebilecektir. Tabiki elektriği ilk başta, kolayca az da olsa rahatça alabilmesi için asitli su ilavesi yapıldıktan sonra da yine normal şarj geriliminin 2-3 katı, kısa süreliğine (Şoklama olarak) tatbik edilmelidir. Sonrasında şarj işlemi bu şekilde kolayca da normal rejimine döndürülmüş olur.
Şimdiye kadar yapılan araştırma ve testler bize derin deşarja sürekli maruz kalan ve şarj gerilimi akü anma kapasitesinin %10’ununu geçecek şekilde şarj olabilen akülerin ömrünün iyice de kısaldığını göstermiştir. Çünkü 1/10 değerinden büyük uygulanan akım değerlerleri akü plakalarındaki aktif kurşun maddelerinin ızgaradan parçalar halinde koparak alttaki boş kanalda birikmekte bu şekilde akü kapasitesi giderek de düşebilmektedir. Gereğinden fazla bu aktif maddeler altta biriktiğinde ise, plakaların içten kısa devre yapmasına, akülerin bu hücresinin şarj tutmamasına, şarjdan hemen sonra da, bu noktada kendiliğinden bir deşarjın kolayca da oluşabilmesine neden olabilmektedir.
Sıcak ortamlarda çalıştırma, sıcak havaya sürekli maruz kalarak durma, akülerin kendiliğinden deşarjını, iç kimyasal reaksiyonlarını hızlandırmaktadır. Yani siz akünüzü ne kadar normal şartlarda kullanmaya çalışırsanız, ömrü de o oranda daha uzun olabilecektir. Kendi kendine boşalma (Sızıntı+iç reaksiyonlar) deşarj akımı da çok fazla azalacak, akü her seferinde şarj başlangıcında, daha fazla şarj akımına maruz kalmayacak, döngü ömrü dediğimiz dolma-boşalma periyotlarının boyutu kısalacağından, aktif ömür kavramı da bu durumda daha fazla da uzatılmış olacaktır.
Şarj sırasında akü sıcaklığını denetleyen MCU ile denetimle yapılan şarj işlemleri şüphesiz en sağlıklı olanlarıdır. Trickle charge (Damla şarj) dediğimiz şarj türü de kuru, jel akülerin ömür katsayısını arttırabilmektedir. Çünkü hem sabit akım, hem sabit voltajda akülerin belirli bir şarj seviyesinde sürekli olarak da standby’da kalması zararlı (Riskli) PbSO4 oluşumuna hiç izin vermemektedir. Yani bu şarj şekli, akü hücre sıcaklığının da fazla artmaması, gaz çıkışının çok asgaride kalabilmesi veya hiç olamaması sebeplerinden ötürü, son derecede sağlıklı olan bir şarj türü olarak benimsenmekte endüstriyel cihazlarda bir tercih sebebi olarak halen uygulaması da yapılabilmektedir.
Siz de fikrinizi belirtin